7 Mart 2015 Cumartesi

TÜRK EDEBİYATININ DURAKSIZI

Bekliyorum

                Öyle bir havada gel ki,
                vazgeçmek mümkün olmasın!

        13 Nisan 1914 Pazartesi günü İstanbul'un Beykoz semtine bağlı Yalıköy'de
bulunan İshak Ağa Yokuşundaki Çayır Sokağı'nda 9 numaralı konakta
doğmuştur. Sait Faik'in kaleminde Orhan Veli şöyle şekillenir: "İki
incecik bacak, kısaca bir trençkot, kanarya sarısı bir kaşkol,
müselles(üçgen) bir yüz, şişirilmiş göğe benzeyen bir sırt,
-denebilirse- er-genlik bozukluğu bir yüz. İşte bir görünüşte Orhan
Veli."



Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra-i meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır usağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.
        Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başladı. Bu dönemde
Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı. On altı yaşındayken
Oktay Rifat Horozcu ile tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere
sırasında halkevinde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu. Lisenin ilk
yılında edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. Ahmet Hamdi, Orhan
Veli’nin yazın dünyasının temelini oluşturarak derin köklerle sanatını
sağlamlaştırdı. --Bu bağlamda günümüzde de genç yazar ve şair
adaylarının sanatlarını şekillendirmesinde edebiyat öğretmenlerinin ne
denli kutsal bir görevde oldukları açık (Sonraları sanat görüşü
Tanpınar’la kutuplaşsa da) Tüm edebiyat öğretmenlerine saygılarımı
sunarım- Şair, lise döneminde arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le
birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı. Sanatçının yaşamının bu
evresi aruz vezni kurallarını ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini
yazdığı dönem oldu.
        Şair 1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi'nin felsefe bölümüne kaydını yaptırsa da okulunu yarıda
bırakıp edebiyat hayatına atıldı.
        Kanık, daha sonra, Ankara'ya giderek PTT Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri
Reisliği, Milletlerarası Nizamlar bürosuna girdi. Şair, Ankara'ya
döndükten sonra eski arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le tekrar
bir araya geldi ve bu üçlü, benzer tarzda şiirler yazmaya başladı. 1936
yılında, Nahid Sırrı Örik'in şiirlerini yayınlatmaları önerisinin
ardından, Varlık Dergisi'nde Orhan Veli'nin, Oaristys, Ebabil, Eldorado,
Düşüncelerimin Başucunda isimli şiirleri yayınlandı. Dergide, Orhan Veli
ve arkadaşları edebiyat dünyasına şöyle tanıtılmıştı:
“       Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla
zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye
kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir.
Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve
Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi
belirtecektir.  ”

 KEŞAN

21.8.1942

cumhuriyet han'ında;
ne güzel bir geceydi!
sabaha karşı yağmur yağdı,
güneş doğdu, ufuk kana boyandı;
çorbam geldi, sıcak sıcak;
kamyon geldi kapımıza dayandı.
karnım tok,
sırtım pek;
ver elini edirne şehri.
        Bu ilk şiirlerini, bir kısmı Mehmet Ali Sel mahlasını taşıyan diğer
şiirleri takip etti. 1936 - 1942 yılları arasında Varlık'ın yanı sıra
İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik dergilerinde şiirleri ve
yazıları basıldı. Orhan Veli, bu dönemin ilk yıllarında yazdığı
şiirlerin şekli, yapısı ve içeriği dolayısıyla hece şairi olarak kabul
edildi. 1937 yılından sonra ise hem Kanık hem de Anday ve Horozcu yeni
tarzda şiirlerini yayınlamaya başladılar.

İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

        1939 yılında, arkadaşı Melih Cevdet Anday'la birlikte araba kazası
geçirdi. Bu olayın sonucunda yirmi gün komada kaldı. Kazanın sebebi,
Anday'ın sürdüğü arabanın Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmasıydı.
1941 yılının Mayıs ayında Garip seçkisi yayınlandı. Bu kitapta şairin
yirmi dört şiirinin yanı sıra Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın
ise yirmi bir şiiri yer aldı. Kitabın içindeki şiirler kadar ses getiren
önsözünü ise Orhan Veli yazdı. Bu kitap sonradan Birinci Yeni olarak da
anılacak Garip akımının başlangıcı oldu.


ilk yemişini bu sene verdi,
kızılcık,
üç tane;
bir daha seneye beş tane verir;
ömür çok,
bekleriz;
ne çıkar?

ilahi kızılcık!

        Rivayet odur ki bu şiir, başta garip şiirini eleştiren, Orhan Veli'yi
şekilcilikle suçlayan fakat sonradan bu doğrultuda ürünler de veren
Nazım Hikmet'e yazılmıştır. Fakat tarafların birbirlerine karşı
tutumları zamanla değişmiş; hatta nazım hikmet 1955'te Budapeşte Kent
Radyosu'nda Orhan Veli'nin kitabını yanından hiç ayırmadığını söylemiş,
arka arkaya beş şiirini yayında okumuş, okumaya doyulmayan şiirleri
olduğunu söylemiştir. Öte yandan 1950 yılında Orhan Veli, Oktay Rifat ve
Melih Cevdet Nazım Hikmet'in hapisten kurtulması için üç günlük açlık
grevine katılmıştır.

        Başlarda Nazım Hikmet'in garip'e karşı çıkmasının nedeni kuşkusuz bu
hareketi diğer birçok şairin nitelediği gibi yersiz, saçma ve garip
bulmasıydı. Yıllar sonra ancak görebiliyoruz bu akımın modern şiirin
temeli olduğunu. Temeli ve başlangıcı. Oktay Rifat Orhan Veli'nin
yaşadığı dönemde şiirimizin fransız şiiriyle başabaş gittiğini söyler.
"Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık
ömründe yaşadı. Türk şiiri onun kalemi sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı
geldi." ve "Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi
o birkaç yılın içinde tamamladı."
Sabahattin Ali Yaşar Nabi'ye yazdığı mektupta üç dört ayı bulmuyor bir
zamanda aldıkları asırlık yolun başını döndürdüğünü söyler.

        Diğer yandan Yusuf Ziya Ortaç Akbaba adlı dergide yazdığı yazıda: "Vezin
gitti, kafiye gitti, mana gitti... Türk şiirinin berceste mısra diye,
'yazık oldu Süleyman Efendi'ye!' rezaletini alkışladılar. ...ey Türk
gençliği! sizi bu hayasızlığın suratına tükürmeye davet ediyorum."
diyerek yermiştir. Orhan Veli garip önsözünde bu yazıyı şöyle
yanıtladı:" Nasır ve süleyman efendi kelimelerinin şiire sokulmasını
hazmedemeyenlerse şairaneye tahammül edebilenler, hatta onu arayanlar,
hem de bilhassa arayanlarıdır."



 Orhan Veli'nin "Yazık oldu Süleyman Efendi'ye" kadar meşhur olarak
gündelik dile giren bir diğer dizesi ise Ahmet Haşim'in "Göllerde bu dem
bir kamış olsam" mısrasını hicvetmek için yazdığı "Rakı şişesinde balık
olsam" idi. Aynı şekilde Ahmet Haşim'in ‘canan ki gündüzleri gelmez/akşam
görünür hav(u)z üzerinde’ dizesine ‘canan ki degüstasyon'a gelmez/balık
pazarına hiç gelmez’ dizesiyle sataşmıştır.(degüstasyon lüks bir
lokantadır.)

Orhan Veli Milli Eğitim Bakanlığının tercüme bürosunda çeviriler yaparak
hayatını kazanmaya çalışmıştır ama dönemin Milli Eğitim bakanı Hasan Ali
Yücel yerine Şemsettin Sirer gelince oluşan anti-demokratik havaya
dayanamayıp istifa eder. Ardından 1 Ocak 1949'da Yaprak Dergisi'ni
çıkarmaya başlar. Derginin ilk zamanları mali sorunlardan dolayı paltosunu
ve değerli eşyalarını satar.


Orhan Veli'nin tek hatası -Cemal Süreya'ya göre de öyledir- (kaynak:
Şapkam Dolu Çiçekle) kazandığı bir savaşı uzatmak, eskiyi yıkmaya yönelik
alaylı, yergici şiirlerini sürdürmektir. Kısacık ömründe dört şiir kitabı
yayınlamıştır. Garip'le edebiyat dünyasını sarsmış; Destan gibi'yle halk
edebiyatını modern şiire uyarlamış ve ilk gezi yazısı şiirini yazmış;
Vazgeçemediğim'le Garip'ten ayrılışının ilk örneklerini vermiş; Karşı'da
yeni şiirinin ilk sinyallerini vermiş ve bir yıl sonra dünyaya gözlerini
kapatmıştır. 14 kasım 1950'de, 36 yaşında; yüreğinde İvahit hanım, cebinde
28 kuruşuyla...


ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


Hazırlayan: Ahmet CİNAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder