5 Mart 2015 Perşembe

GERÇEK’TEN DÜŞÜNDÜKLERİ


Ankara Seyircisi genel kanıya göre özeldir, ne düşünüyorsunuz?

Hakan Gerçek: Ankara seyircisi her zaman özel bir seyircidir. Tiyatroya başladığımdan beri her yıl muhakkak gelirim, bu da neredeyse 30 yıla karşılık geliyor. Burada Devlet Tiyatrosu’nun ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nun oluşturduğu bir gelenek olduğu için Ankara seyircisi her zaman çok iyi karşılıyor bizi, en azından ben öyle görüyorum. Daha önce Kenter Tiyatrosu’yla da geldim şimdi kendi tiyatromla geldim her zaman oyunlarımız güzel geçiyor ve seyirci güzel bir ilgi gösteriyor.

Peki Tiyatro Gerçek’i kurarken o heyecan-büyük bir heyecandır elbette tahmin edebiliyorum-hedef ne idi? O gün gözünüzde Tiyatro Gerçek nereye gitsin istediniz, bugün yolun neresinde bulunduğunuzu düşünüyorsunuz, ne kadar ilerlediniz?

Hakan Gerçek: Tiyatro Gerçek’i biyografiler ile yürütmek istiyordum, öyle kurdum zaten. Başlamamın sebebi de o. Şu an da Savunma var, Clearence Darrow arada, üç sezon önce Cemal Süreya var: “sanat" oyunumuz… Geçen sene yaptığımız, 3 kişilik olarak sahneye koyduğumuz; aslında bir gerçek yaşam öyküsü, gerçek yaşam hikayesi kurgusu. Ben hep bu tarafa daha çok eğileyim dedim. Gerçek yaşamlar olsun. İlla tek kişilik olması gerekmiyor. Hedefim buydu. Bu hedefi de büyük oranda gerçekleştirdim aslında. Tabii ki daha geniş kadrolu projelerde olacaktır.

Sezinlemiştim ancak pek de anlayamamıştım doğrusu amacın bu olacağını

Hakan Gerçek: Amaç aslında bu ama tabii ki arada; "Annem Yokken Çok Güleriz" diye bir komedi yaptık: Bir irlanda kara komedisi. Böyle oyunlara da yer verilecek. Ama ağırlık olarak ben, biyografileri seviyorum. Seyircinin de bu oyunlara çok ilgisinin olduğunu düşünüyorum. Biraz daha Performans Tiyatrosunu seviyorum. Yeni bir şeyler denemek gerektiğine inanıyorum her zaman. Şimdi biraz da aslında bizden eserleri  gündeme taşımak gerekiyor. Bizi anlatan oyunları. Gerçi işte Savunma oynuyoruz. Savunma,1890'ların Amerikasını anlatıyor, ama bugünün Türkiyesiyle de örtüşüyor, zaten evrensellik bu. Şimdiki hedef biraz daha bizden hikayelerin sahneye taşınması. 

Peki seyirci arayışını siz nasıl değerlendiriyorsunuz hazır konu oraya da gelmişken; aslında bir süre sonra tiyatroların özel seyirci kitleleri oluşuyor. Her duruşun her ilerleyişin. Ancak bu biraz derdini anlatmak isteyen tiyatrolarda, kısıtlanmaya doğru gitmeye başlıyor. Bir süre sonra zaten sizi bilen sizinle aynı yolda yürüyen seyirciler salonu doldurmaya başlıyor. Siz bu açıdan ne düşünüyorsunuz? Yani seyirciyi tiyatro mu yönlendirmeli, yoksa zaten seyirci doğru yolu bulur mu?

Hakan Gerçek: Yok canım, seyirci doğru yolu…İyi eserler izlerse bulur bence. Seyirci yetiştirmek de yine tiyatroların işidir, görevidir. Bizim seyircileri yönlendirmemiz gerekir elbette ama, toplumumuzda öyle bir seyirci yetişttirirsiniz ki artık o seyirci neyi izleyeceğini, yolunu rahatlıkla buluyordur. Tiyatro salonlarını dolduruyordur. Ama bazen umutsuzluğa kapılıyorum. Şu anlamda…Tiyatro kitlelere ulaşması anlamında, kitleler tarafından sevilmesi anlamında ya da tiyatro salonlarından kulislerinden bütün tiyatroyu kaplayan bina içerisinde de söylüyorum umutsuzluğa kapılıyorum turne yaptığım gezdiğim tiyatroları görünce, bu da şunu düşündürüyor: Kitlelere ulaşması adına da bu kadar da teknoloji gelişmişken; Muhsin Ertuğrul’un bıraktığı tiyatronun fikir olarak gerisindeyiz gibi geliyor bana. Yani sizi yönetenlerin bu işi nasıl askıya aldıklarını ya da birebir engelleme olmasa bile içten içe... eğitimsiz bıraktığınız zaman elbette sanat geride kalıyor.

Bir de oyuncu yetiştirme konusu … Atölye Gerçek projesini de gördüm araştırırken ama biraz askıya alınmış gibi, son durumu nedir Atölye Gerçek’in?

Hakan Gerçek: Ben onu bıraktım şu anda. Çünkü çok yoğun turne programı oyun programı ve tiyatroyu sürdürebilmek için dışarda yaptığım işler var. O yüzden biraz askıya aldım, neredeyse unutmaya başladım. Çünkü beni tatmin etmiyor. Kendi tiyatromda "konservatuara hazırlık" adı altında bir şey olmasına karşıyım. Konservatuar sınavlarının sitemine karşıyım çünkü, yanlış görüyorum bir konservatuar mezunu olarak. Konservatuarda eğitmenlik se yapmış olmama rağmen. Benim işim konservatuara öğrenci hazırlamak değildi. Bunu yapan arkadaşlar da var, onlara da saygı duyarım. Ama bu yüzden. Atölye Gerçek’i durdurduk. Ama bazen böyle 10-20 kişilik gruplar, iyi kursiyerler bulursak onlarla atölye çalışması yapıyoruz. Nitekim benim daha önce atölye çalışması yaptığım arkadaşlardan biri: Rüzgar Aksoy, o da geçen sene Sanat oyununda başrollerden birini oynadı ve hatta Afife Jale Ödülü aldı. Benim için daha büyük mutluluk kaynağı olamaz. Ama şu anda eğitim olayı askıda.

‘Alay’lılık ve konservatuar eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hakan Gerçek: Bence tiyatronun yönü birdir; hocalarınız, ustalarınızla alakalıdır. Ben ilk başta, bu işi seven gönül veren kendini bu yola adamış bir insanın tiyatro adamı olacağına inanıyorum. Bunlar da ille de bir eğitimden geçmeli; ama alaylı ama mektepli… Dışarda alaylı olan, ama çok büyük ustalar var, o yüzden illa ki konservatuar olması gerekmiyor ama illaki eğitim olması gerekiyor. Bir Rüzgar Aksoy’dan örnek vereyim. Yine, bir konservatuar eğitimi almadı ama benim yanımda atölyede yetişti, şimdi hala değişik ustaların yanında o görgüsünü tamamlıyor. Bu çok önemli. Akademik eğitimi ben aldım. Çok değerli elbette; Müşfik Hoca beni eğitti, benim şansım buydu. Bunun adı alaylılıksa eğer; bir özel tiyatroda, hem onun yanında, hem konservatuarda yaşayarak öğrendim. İkisini karşılaştırmak çok daha keyifliydi. Ama ben hedefin tiyatro olduğuna inanırım. İki taraftan büyük ustalar da var, iki taraftan çıkamamış adamlar da var. Ama tabii şöyle bir sistem var konservatuarda eğitim alırken haftalık belli saatler de; şan dersi, eskrim dersi belli periyodlarda alıyorsunuz. Tabii ki sistem olarak şekle sokar sizi, bir havaya da sokar. Konservatuarda müzik bölümü, şan bölümü var. Bu da bir motivasyon: Diğer bölümlerle etkileşmek, onların sanatını da incelemek... sizi belli bir disiplinde eğitir okul, 4 yıl konsantre olursunuz bunun için iyidir. Önemli olan bu sistemin içinde daralıp kalmamaktır. Bunu sağlayan da hocalarınız olur, onların görevidir bu. Bizim de okuduğumuz dönemde değişik hocalarımız vardı; Müşfil Kenter, Zeliha Berksoy… Değişik değişik hocalarımız vardı. Her birinden muhakkak farklı şeyler alıyorsunuz. Birine kendinizi yakın hissediyorsunuz. Tek bir usta olmaması alaylı eğitime nazaran kıymetlidir.

Tek bir ustanın enstrumanına göre hareket edip bir şeylere öykünme durumundan bahsediyorsunuz sanıyorum usta-çırak ilişkisinde.

Hakan Gerçek:Ama her sanatta bu biraz böyledir. Herkes önce birilerini taklit eder. Resim sanatında da böyledir, şiirde de, tiyatroda da. Önemli olan bir yerde kendi yolunuzu bulmanız. Kendinizi geliştirmeniz gerekir, yani bu biraz da çırağa bağlı.

Son olarak SAVUNMA dan biraz bahsetmek istiyorum. Siz avukat olarak savunmanızı yaparken juri mi biziz, yoksa biz halk olarak mı oradayız? Anladığım kadarıyla oyunu seçerken biraz da Türkiye gündemine gerçeklerine uyması göz önüne alınmış.?

Hakan Gerçek:Ben seçtiğimde Türkiyeye bu kadar uymuyordu açıkçası dürüst olmak gerekirse  Türkiye çok ilerliyor bu açıdan (gülüşmeler) Ben bu oyunu 1-2 sene önce seçmiştim. Bir hukuk mücadelesi olduğu, hukuksuzluğu ele aldığı için, bir de bir portre bir hayat hikayesi olduğu için. Başladıktan sonra bizim ülkemizde o kadar hukuksuzluk gelişti ki; bizim gündemimizle uyuştu, örtüştü. Bu benim yaptığım değil, bizi idare edenlerin yaptığı bir şey. Bize bir yönden katkı sağlamış oldular. (gülüşmeler) Seyirci zaten "aa ne kadar da bize benziyor tepkisi veriyor" illa ki Türkiye de olması şart değil, hukuksuzluk Amerika’da da olabiliyor. Ama bugün ülkemizde katledilen gençlerin hikayeleri de günün birinde elbet yazılacak ve oynanılacak. Elbette bunun daha zamanı var. Neler olup bitecek bu utanç vakasının sonu, nereye gelecek? Biz utanmalıyız bu çocukların ölümünden. Ustaların yazdıklarını nasıl bugün hala okuyor oynuyor, izliyorsak ; gelecekte de öyle olacak bu olaylar. İşte nasıl Haldun Taner gibi bir ustanın oyunlarına bakıp, sanki bugün için yazılmış diyorsak, hala güncel diyorsak, hepsi aynı. Bir Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’a bakıyorsunuz hala aynı. Evrensel olarak kalmış. Savunma’daki insan hakları savunucusunun ibretlik öyküsünün evrenselliği de bu noktadadır. Ekseninde yalnızca ve yalnızca olan şey: İnsan. Artık dünya şuradadır; kişilerin hakları söz konusudur yalnızca. İnsan özgürlüğü söz konusudur. Artık benim ideolojim bu sen bana uyacaksın, sen şunu yapacaksın türünde bir dünya kalmamıştır. Yalnızca insan hakları, insan hürriyeti kalmıştır.

Bir de ben Savunma’yı izlerken aklımın bir köşesinde hep 3. sayfa haberleri belirdi. bir şeyler aslında fazla gösterildiği zaman ;bugün bir 3. sayfayı açtığınız zaman bir cinayet haberi bir tecavüz haberi bunları artık olağan karşılıyoruz gibi bir durum var Savunma’yı izlerken de farkettim. Kendi adıma söylüyorum: Bu kadar dehşet verici olayları izlerken, içimde o kadar büyük bir dehşetin yaratıcağı hezimeti hissetmediğimi farkettim. Benim bunlara daha fazla şaşırmam, daha fazla tepki göstermem lazım ama  gerekli tepki uyanmıyor. Sizce bu çok fazla tekrar edilip gösterildiğinden mi oluyor, diğer yandan gösterilmese de eleştri alacak!?

Hakan Gerçek:O ondan değil, bizim hergün Türkiye’deki hukuksuzluğun içinde olmamızdan.

Alışıcağız, adapte olacağız öyle değil mi?

Hakan Gerçek:(gülüyor) Herkes alışmış hukuksuzluğa o yüzden. Öyle ki samimi söylüyorum:  3.sayfa ben kesinlikle okumuyorum çünkü çok moralim bozuluyor, kötü hissediyorum. Ama işte baş sayfalarda çıkan önemli Türkiyeyle ilgili haberler her konuda çok vahim öyledir ya insan kötü ye de çok rahat alışabiliyor. Orada bir sürü olay var gündemde insanlar isyan bile edemiyorlar.
Ben oyun oynayarak tepki göstermeye çalışıyorum, gazeteci yazabiliyorsa köşe yazısı yazarak tepki gösteriyor olaylara, başkası başka türlü ama alıştık. Alıştırılmaya çalışılıyor insanlar. Bir süre sonra: ‘aa evet, yaşadığımız düzen hukuksuzluk olmalı" filan diyeceğiz herhalde. 

Yine de sanat eliyle düzelteceğiz galiba

Hakan Gerçek:Elbette düzelir hiç bir şey olduğu yerde kalmaz. Bu kadar genç olan bir ülke de düzelmez mi?

Çok teşekkür ediyorum vaktinizi aldım başarılı oyunlar diliyorum. Daha sık Ankara ya gelmeniz dileğiyle.

Hakan Gerçek:Ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere.




(ve oyunun hazırlıklarına göz atmak üzere Hakan Gerçek Salona doğru yol alıyor.)

H. Tuna Angın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder