Bazı
eylemleri insan yaşamının içine çok kolay,hiçbir çekince duymadan adapte
edebiliyoruz.Yemek,içmek,uyumak,gezmek,okumak,izlemek ve buna benzer
onlarcasını.Bunlar olmazsa olmaz,bunlar olursa insan tam olur diye
düşünüyoruz.İnsanı insan yapan belki bunlar gibi eylemler olabilir,ancak insanı
‘birey’ yapan,ona farkındalık katan çok başka olgular da bulunmaktadır yaşamda.
Yaşarken
‘insan’ kavramının içini dolduracak eylemlerde de katmalı hayata.Bir şeyi
okuyorsak sadece okuyup bırakmamalı,bir yandan gözleriyle okurken,aklıyla da
okuduğunu sorgulamalı.Biri bir şey söylüyorsa sadece kulaklarını açıp
dinlemekle kalmamalı,varsa bir aynı yada karşı düşüncesi o düşüncesini de
muhatabıyla paylaşmaktan çekinmemeli.Her insanın bir ‘öz’ü vardır.Savunduğu,savunmadığı,katıldığı,katılmadığı
fikirler vardır.Kendince doğruları vardır,insanlığa karşı yapılan gördüğü
yanlışlar vardır.Yemeğinden,geçiminden,birkaç fazla ülke gezmesinden,lüksünden
daha önemli olan,hiç bir koşulda hiç bir şeyle takas edemeyeceği bazı
öncelikleri vardır.’Ben’cil kavramlar değil,‘biz’cil kavramlardır bunlar.Özgürlük,adalet,eşitlik
- ancak buradaki eşitlik var olan her insana aynı şeyin verilmesi değil,var
olan her insanı önce eş seviyeye getirip sonrasında onlara aynı imkanları
sunmaya çalışmak olmalıdır. - barış,toplum huzuru,insanlık,merhamet,vicdan gibi
kavramlar.
Biri sana
gelip bir an bir şey yapsa ve canın acısa ‘ah’ der,o an hissedersin acını.Ama
biri gelip insanlığa bir şey yapsa ve insanlığın canı acısa ama o an fark
edilemeyip ‘ah’ diyemese,sen de buna göz yumsan ne olur?O an sesi çıkmayan o acının
sesi çok sonra da olsa senden çıkar,seni inletir.Seni insan yapan
değerlere,senin insan olarak yaşayabilmeni sağlayan değerlere el uzatıldığında
yapılacak şey göz yummak olmamalı; ‘Direnmek’ olmalı. Masum insanların yüzünde
bir burukluk varken,zalim insanların yüzü hep gülüyorsa orada bir yanlış var
demektir;karşı çıkılması gereken bir yanlış,bir adaletsizlik,bir
vicdansızlık.Biz buna göz yumarsak, ‘Burada bir yanlış var,insan olmak böyle
bir şey değil’ demezsek o zaman ne farkımız kalır dilsiz,zihinsiz
dağtan,taştan,topraktan.
‘Direnmek’
deyince akla hemen bir ‘çatışma’ ortamı gelebilir.Ancak bu algı,bize kavramın
anlamını çarpıtmaya çalışanların empoze ettiğinden başka bir şey değildir.’Direniş bir çatışma değildir.’ Direniş;
insanın değerlerine el uzatana vereceği cevaptır.Direniş; haksızlığı
kabullenmeyeceğini en hakkın olduğu şekilde karşı tarafa iletmendir.Direniş;
kimi zaman üstünde yaşadığını,kimi zaman içinde taşıdığını el uzatanlardan,kötü
fikirlilerden korumaktır.Sorgulamaktan korkmamak,düşünmekten çekinmemektir,bir
uyanıştır direniş.İnsan olmanın,kendine ve değerlerine sahip çıkmanın,insanca
yaşamanın bir gereğidir direnmek, ‘Ben yaptım olacak’ zihniyetine karşı
çıkmaktır.
Bu
hayatta ‘hakkını aramak’tan daha masum bir eylem var mıdır?Kim hakkını
arıyor,hak ettiğini bulmak istiyor diye suçlanabilir?
Bir
tiyatro sahnesine gidelim mesela.Oyun başlasa,orada bir karakter
görsek.Ülkesini karanlığa sürüklemek isteyenlere ses
çıkarıyor,direniyor,sonunda da başarıyor.Mutlu son;insanca yaşayan bir memleket
ve onun temiz insanları.Özenmedik mi o karaktere şu an?Biz de onun gibi
olsak,hakkımızı arayıp kafa tutsak yanlışlara,sonunda da zafer elde etsek
demedik mi içten içe?Dedik.Ne duruyoruz öyleyse?Bir şeylere ses çıkarmak için
hiçbir nokta geç kalınmış nokta değildir aslında.O karakter oyunda ülkesini
kurtardı,biz de o karakteri kurtaralım gerçek yaşamında.Günümüz döneminde bir
direniş de işte bu ‘Tiyatro’
sahneleri için mevcut.Tiyatro sahnelerinin de tiyatro sanatının da üzerinde pis
eller geziyor son zamanlarda.Belki de hiç tiyatroya değmemiş bile olmasına
rağmen,tiyatronun zararlı bir şey olduğundan çokça emin olan pis eller,ahkam
kesen zihinler.Sanatın ‘aydınlık’ bir
şey olduğunu çok iyi bildikleri için,kendi var etmek istedikleri ‘karanlık’ta
ona yer vermek istemeyen pis zihinler. Bir oyun izleyen insanın aklında bir
sürü düşünce oluşur.Kiminde kendine pay çıkarırsın,kiminde evrensel düşüncelere
dalarsın,kiminde de düşüne düşüne işin içinden çıkamazsın.Kısaca ‘yaşadığını’
hissedersin.İyiyi görürsün,doğalı görürsün,aydınlığı görürsün. Geçen sezon
Ankara Devlet Tiyatroları’nda her oyun başlamadan önce Rüştü Asyalı’nın
sesinden duyardım;
‘Her oyun bir şölendir, bir
aydınlanma şöleni.’
Annem bu sözü çok sever,her
oyundan önce duydukça tebessüm ederdi.Biz o an aydınlanırdık daha oyun
başlamadan.Ancak o anons bu sene yok ve annem artık oyun başlamadan önce o
tatlı tebessümünü etmiyor.Ben sırf bunun için bile tiyatroya el
uzatanlara,aydınlığımızı yok etmeye çalışanlara ses çıkarabilecekken düşünsek
ki tiyatrolar artık yok,işte o vakit seslerin en büyüğünü çıkarmamız gerek.O
yüzden değerlerimizi,bize yaşadığımızı hissettiren tiyatro oyunlarımızı
kaybetmeden hakkımızı aramak için harekete geçmek gerek.Yanlış olanları yüksek
sesle söylemek gerek ki ortada olanların,haksızlıkların farkında olduğumuz
anlaşılsın.Aydınlığa giden yolda önümüze engel olarak konan şeyleri tekrar
önümüze koydurmayacağımız anlaşılsın,bizde bu gücün olduğu anlaşılsın.
‘Protesto bana neyin yanlış geldiğini
söylememdir,direniş ise benim için yanlış olanın tekrar vuku bulmamasını
sağlamamdır.’ – Ulrike Meinhoff
Haksızlıklara
susan bir toplum olmak yerine,hakkını arayan,ışığın peşinde koşan bir toplum
olunabilinirse o zaman kazanç elbet bir gün doğrunun,doğrunun peşinde olan
toplumun olacaktır.
‘Bana
dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyorsan bil ki o yılan sana dokunmasa da var ve
sen ne kadar hareketsiz kalırsan o o kadar hızlık hareket edecek ve gelip seni
bulması da hiç uzun sürmeyecek. O yüzden öyle deme;insanlığı kaybetme,iyiliği
kaybetme,ülkeni kaybetme,aydınlığı kaybetme,sanatı kaybetme,haksızlığı kaybet,o
pis elleri yok et. İşte o zaman ses çıkarmanın ne kadar etkili olduğuna sen
bile şaşıracaksın. ‘Direne direne kazanacak’,’Her yeri aydınlık her yeri sanat’
sen yapacaksın..
Elif BUYURGAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder