9 Şubat 2015 Pazartesi

Kusursuzlar

Kusursuzlar filminin oyuncusu İpek Türktan Kaynak'a Orta Dünya'da otururken pek de aklımda yokken soruverdim; 'Sinema ve tiyatro üzerine konuşalım mı?'
-Emine Yıldırım yazmış Kusursuzlar'ı, neden kusursuzlar, sen bunu düşündün mü?
İpek: Gösterdiğimiz şey… Kusursuzluk beklentisi var ya kadınlara dair; kadınlar kusursuz olmalı (filmin oyuncularından Özgür Keçeci bu noktada söze dahil oluyor.)
Özgür: Tırnak içinde kusursuzlar.(İpek kaldığı yerden söze devam ediyor.)
İpek: Hayat, obje, saç bilmem ne-ve medyadır; dizilerdir, gazetelerdir, herşey…'in senden beklediği bir kusursuz imajı var. Ailelerin de beklediği bir kusursuzluk var; 'Benim kızım doktor olacak' ya da işte; 'Amerika'larda okuyacak, gelecek' diye ve senden hiçbir kusur yapmaman bekleniyor, mükemmeliyetçi bir ailede yetişirsen. Bahsettiğim özellikle orta sınıf burjuva kesimlerin ailelerinin, çocuklarına baskısı. Yani o yüzden.., ne kadar kusursuz olacağım diye debelensen de kusurlusun sen.., ironik; ironi barındırıyor yani… Kusurluyuz abi (normalde röportaja bu 'abi' eklenmez ama o kadar içten söylemiş ki kıyamadım.) Kusurlu olduğumuz içinde kusursuzuz; bu çelişkiler içinde yaşıyoruz. O yüzden filmin adı Kusursuzlar. 
-Ne kadar sürede çektiniz filmi?
İpek: Dört haftada, tam dört hafta sürdü. Altı hafta olsa daha iyi olurdu diyollar ama- Keşke-ya..maddi sebepler yüzünden dört hafta bize yetti. Yani.., vizyona yapılmayan filmlerin derdi o; parasızlık ve sınırlı zamanlarda çekme talihsizliği. Yine de dört hafta için güzel birşey çıktı.
-Kültür Bakanlığı yardımı söz konusu mu?
İpek: Var, var… Fakat o yardımın iki katına mal oldu film yine de. Çok fena borçlar var; Antalya'dan gelen ödüllerle borçlar kapatılacak gibi birşey.
-Antalya'dan ne ödülleri kazandınız?
İpek: 'En iyi film'i aldık-Cennet'ten Kovulmak'la beraber 'en iyi film'i paylaştık.
-Sen Tiyatro Talimhane'de çalışıyorsun, peki filmdeki diğer arkadaşların?
İpek: İbrahim (Selim) DOT'nda, Esra (Bezen Bilgin) aslında İzmit Şehir Tiyatrosu'nda-eşi Mehmet Ergen Talimhane'de- ama bulduğu çok az boşlukta Talimhane'ye gelip oyununu sergiliyor. Özgür burada, (Ankara Devlet Tiyatrosu'nu kastediyor.) Mehmet Ali, Hindistan'da-kendini yogaya verdi-
-Senaryo yazıldıktan sonra ne kadar vaktiniz oldu çalışmak için?
İpek: Çalışmak için… Bizimle çalışılacağı belli oldu seçmelerden sonra-
-Bir seçme yapıldı yani, kim yaptı Ramin Matin mi?
İpek: Ramin ve Emine yaptı.
-Ramin yabancı mı?
İpek: Ramin buralı, İran asıllı babası sadece, annesi Türk-neyse… 8-9 ay kadar zamanımız vardı ama Ramin okuma provası yapmamızı istemedi. Çekimlere kadar hiçbir oyuncuyla -Esra'yla ben arasında da- okuma provası yapılmadı. İkimiz farklı geçmişler yazdık defterimize. Hiçbir zaman karşılaştırmadı Ramin bizi, yanyana getirmedi. İlginç birşey yaptık çekimlerden iki ay önce; psikoloğa gittik ve bu iki karakteri çözümledik. Bu karakterler olarak hazırlanıp-evden çıkıyordum Lale kostümünü giyip hazırlanıp, taksiye binip psikoloğa gidiyordum (güler) - çok keyifliydi ya; bildiğin karakter yaşıyor. Doktora gidiyorum-seans-gerçek hastalar var, 'ben'de hastayım; travma yaşamışım. Bu çalışmalar esnasında da Esra'yla birbirimizden habersizdik. Psikoloğa da teke tek gittik, beraber değildik. Lale ve Yasemin üzerinden kadınları araştırdık. Karakterlere teşhis sonucu tanılar kondu.  
-E bu Haluk Bilginer şey demiş…'oyuncu rolünü gerçek hayata taşıyorsa, oyuncu değil ruh hastasıdır.' 
İpek: Aynen. Ama bu bir çalışma. 
-Ama ruh hastası etmişler sizi, sonunda da psikoloğa giderek-
İpek: Ama çok eğlenceliydi, sonunda da gülebiliyorduk o yüzden. O doğaçlarla karakteri yarattık.
-Ciddiye almanın-
İpek: 'Ciddiye almanın' derken, o sırada oyun oynadığımı biliyorum. Haluk Abi'nin dediği şey  sen ; 'Ben çok etkisinde kaldım rolümün' işte ve  'Şu anda delirdim ve bundan sonra da böyle yaşıyacağım' dersen o delilik gerçekten; böyle birşey yok. Yoksa bir daha nasıl oyun oynayacağım? 
-Peki film geçip gittikten sonra, izledikten sonra, artık rahatladıktan sonra şunu şöyle yapmasaydım dediğin birşey var mı? ya da yönetmen şunu şöyle yapmasaydı ya da yazar şöyle yazmasaydı.
İpek: Var ya (Bütün benliğiyle hemfikir olurmuşcasına) Yönetmen yazar değil de, her izlediğinde bunu niye böyle yapmışım diye soruyorsun kendine; o hiç bitmiyor. Bu Ramin için de, Emine için de bitmiyor. Yani içimiz rahat, bitti, kurtulduk ama ben daha fazla izlemek istemiyorum yani, çünkü her izlediğimde 'allah kahretsin' oluyorsun birçok yerde ve bu bitmiyormuş. Acaba bende mi bir sorun var diye araştırdım, diğer oyunculara da sordum, herkesin söylediği aynı; bitmiyor. Böyle olurmuş… Bir süre geçtikten sonra sadece kendine ve hatalarına odaklanıyorsun; hatta herşey sana hataymış gibi gelebiliyor, halbuki seyirci seni izlemiyor, bütünü izliyor. O yüzden artık izlemiyorum, önümüze bakmak lazım çünkü. Ama bir arkadaşım çok güzel birşey dedi bununla ilgili; 'İpek, hatalarla olduğunu düşündüğün birbuçuk saatlik bir kayıt var elinde, ne kadar şanslısın' Yani bir buçuk saatlik hatalarını biliyorsun ve bunları yapmama fırsatın olacak. Ben hatalarımı bilmiyorum ki, o yüzden de çok şükür. Bu güzel birşey bir yandan da.
-Peki İpek, sohbetimiz devam ediyor. Talimhane'de neler oluyor?
İpek: Talimhane'de neler oluyor… Ya ilk önce bizim binamızı aldılar-bizim çok güzel bir binamız vardı-belediye…yani bir şekilde istimlak edildi, binamızı aldılar. Kiralıktı ve çıkmak zorunda bırakıldık oradan-
-Hangi belediye yaptı bunu?
İpek: Beyoğlu Belediyesi. Binadan çıktık. Çünkü orası rant, yani gelecekte otel yapılsa daha fazla para kazanılacak. Biz de Şişli'de Black-out AVM diye bir yer var, oraya gittik. Başta bayağı bir tökezledik, oraya seyirci çekmek konusunda sorunlar yaşadık ama 'Önce bir boşluk oldu…'işte Esra'nın oynadığı o oyun, ciddi anlamda seyirciyi mekana çekti. Sonra iki tane ayrı müzikal başladı. Bir tanesi 'Taksim Meydanı' öteki 'Mükemmelsin ama şimdi değiş'. Bu yıl da ödenek çıkmadı -haliyle; gezi olayları sebebiyle- Ibsen'in 'Halk Düşmanı'nı yapacağız; Serhat Tutumluer oynayacak, kasım ayında başlayacaktı provalar ama erteledik, aralıkta başlayacak, ocağa da çıkar oyun.
-Peki 'Taksim Meydanı' nasıl bir müzikal, ondan bahsedebilir misin?
Gezi süreciyle ilgili. Berlin'de bir festival istedi bunu Mehmet Ergen'den. Mehmet de o arbede zamanında hemen 2 günde yazdı, besteciler besteledi. Berlin'de festivalde gösterildi, sonra da hazır böyle bir oyun çıkardık diye tiyatroda da sergilemeye başladık. Oynayanlar da müzikal bölümü mezunları bu arada; tiyatro kökenli değil, müzikal kökenliler.
-İpek seni tanıyorum ve şunu biliyorum; bir tiyatroyu sevmen zor senin, peki Talimhane nasıl sevdirdi sana kendini?
İpek: Evet, ben çok gezdim yaa-Mehmet, Mehmet Ergen'in hayata bakış açısı-yani tiyatro değil sadece, her anlamda- eşi Esra'nın da öyle. Onları çok sevdim. 
-Mutlusun yani Talimhane'de
İpek: Mutluyum.

(İpek Türktan Kaynak 1999-2000 sezonunda kursiyeri olduğu Ankara Sanat Tiyatrosu'nda Havhavlar ve Hevhevler isimli oyunla profesyonelliğe adım atmıştır.)  

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder