Asaf Çiyiltepe (1934-7 Haziran 1967)
Ast’ın kurucusu olarak kabul edilen Asaf
Çiyiltepe, gençliğinden beri amatör tiyatrolarda yer alır ve politik tiyatroya
ilgi duymaya başlar. Ancak asıl olarak Fransa’ya gittikten sonra 60’lı yıllarda
tüm dünyayı saran politik tiyatroyla tanışma fırsatı yakalar. Fransa ona çok
şey katmıştır, Fransa da Fransa halk ulusal tiyatrosunda çalışır ve bu
hareketin içinde bulunur. Aynı dönemde Fransa’da reji asistanlığı yapar ve
buradan aldığı birikimle Türk çağdaş politik tiyatro hareketini başlatır.
Fransa’dan Türkiye’ye döndüğünde kendi gibi
dinamik, kültürlü tiyatrocuları toplar ve İstanbul’da Arena Tiyatrosu’nu
kurarlar. Bu adım günümüze kadar da devam edecek olan devrimci, politik tiyatro
oluşumunun ilk adımlarıdır.
Uzun ve zorlu çalışmaların sonucunda Alfred
Jarry’nin yazmış olduğu ‘Übü’ oyununu ilk oyun olarak Arena Tiyatrosu’nda
sergilerler. Bu oyun İstanbul seyirci tarafından büyük bir beğeni kazansa da
Arena Tiyatrosu’ndan ayrılmalarına neden olur. Bundan sonra yolumuz hep
aynıdır, diyerek ‘Übü’ oyunuyla turneye çıkarlar ve Ankara seyircisiyle buluşurlar.
Ankara sanatsal ve kültürel iklimi ile onları kucaklar ve Ankara’da, ilk adı
Ankara Sanat Topluluğu olan AST’ ı kurarlar. Artık sanat yolculuklarına
Ankara’da devam edeceklerdir. Yine uzun ve zorlu çalışmaların ardından “yeni
tiyatro her şeyden önce bir ‘dışlamadır’ tepkidir” diyerek ‘Godot’ yu Beklerken’
adlı oyunu sahneye koymuşlardır. Asaf Çiyiltepe, bu oyunu seçmelerinin sebebini
“Ankara Sanat Topluluğu, Godot’yu tiyatro sanatımızın gelişmesi için araştırıcı
bir unsur olarak kabul ediyor ve giderek tiyatroseverlere bu yoldan yararlı
olacağımıza inanıyor.” diyerek açıklamıştır.
Asaf Çiyiltepe, toplumcu, devrimci tiyatro anlayışını sadece sahne
üzerinde değil, çıktığı turnelerde yaşadıkları olaylara karşı yaklaşımıyla da
göstermiştir. Öyle ki bunu ‘Ayak Bacak Fabrikası’ oyunuyla çıktıkları turne de
Elazığ’ın Maden ilçesinde yaşadıkları olayda da görürüz. Yine bir turne
sırasında Elazığ’ın Maden kazısana oyunu sahnelemek için giderler. Oyunu
başlamasına çok az vardır ve salonun dışı tıklım tıklım işçilerle doludur,
ancak içeride 3, 4 kişi vardır. Bunu üzerine Asaf Çiyiltepe durumu anlamak için
sorar. Salonda erlerini almış oyunu bekleyen 3, 4 mühendis, “Siz oynayın oyunu
yalnız biz izleyeceğiz, paranızı da vereceğiz.” der. Asaf çiyltepe de, “Biz
buraya işçiler için geldik, eğer kapılar açılmazsa oyunu oynamayız.” der ve
bunun sonucundan kapılar açılır oyun oynanır ve oyun işçilerin büyük alkışıyla
son bulur.
Daha sonraki süreçte de Asaf Çiyiltepe, ‘Ölü
Canlar’, ‘Sultan Gelin’, ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi’ gibi oyunlar
sahneye koyar, kimi oyunlarda da rol alır.1967 de ise yine Ankara Sanat
Tiyatrosu’nda Orhan Kemal’in ‘72. Koğuş’ adlı oyununu sahneler. Bu oyun
sanatseverler derneğince yılın en iyi oyunu seçilmiştir.
Çiyiltepe, hem sanatçı duruşuyla, hem
toplumcu bakışıyla, hem de oyunlardaki rejisiyle büyük övgüler alır. Maalesef
Çiyiltepe, oyunun üç sezon boyunca sahnelenerek 140 bin kişi civarında seyirciyle
buluştuğunu göremeden, 7 Haziran 1967 de bir turne seyahati sırasında geçirdiği
trafik kazasında hayatını kaybeder.
Çiyiltepe, tiyatro yaşamının yanı sıra şairliğiyle de tanınan biridir.
Şiirleriyle İkinci Yeni akımı içinde yer almış ve şiirin yanı sıra yazıları da
Yenilik, Mavi ve Yeditepe gibi dönemin önemli dergilerinde yayımlanmıştır.
1957 de ise Yunus Nadi ödüllerinde en iyi
şair ödülünü almıştır.
Tarlabaşı’nda bir ben varım, bir senin yokluğun
Bu Tarlabaşı’nda gece bir ben varım bir senin yokluğun
İnsanların yüzünü görmeliydin çevrede
Harpler yeniden başlamış sanırdın.
Bir şeyler anlatman gerekir bu saatten sonra
Yaşatman gerekir
Şarkı gibi ses gibi değil
İlk defa seni kattım gidilene dönülene
İlk defa sana ermek var
İlk defa seni anmak var
Artık bıktırdı tek başına hürlük
Gerçekten doğru bil söylediklerimi
Bu Tarlabaşı’nda gece bir ben varım bir senin yokluğun.
Harpler yeni bitmiş sanırdın
Daha bir ışık kalmadı
Tarlabaşı’ndan denize yolladığım uğultu
O kadar çoğaldı bu yaşayamadıklarımız
Asaf Çiyiltepe
Sıla Güven - Çetin Özpınar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder